Bir, iki, üç, adım ve tohum... Bir, iki, üç, adım ve tohum... Elimizdeki tohumlar bitene kadar adım adım ilerledik tarlada. Tohum ekme işimiz bitince hemen ekiplere ayrıldık. Geçen buluşmada turşu kurmayanlar turşu kurmaya, bahçede çalışmayanlar bahçede çalışmaya. 1. Sınıf’lar bahçede Seteney ve öğretmenleri Gökhan’ın eşliğinde tohumlarımız için torf hazırlığına giriştiler. Hindistan cevizi kabuğu, volkanik bir taş olan perlit ve bizim solucan kompostumuzdan çıkan toprak, hepsi birbirine karıştırıldı. Ama önce sıkıştırılmış hindistan cevizi kabuğu tozu uzun uzun suyla yumuşatılıp şişirildi, mıncıklanıp koparıldı. Ardından perlit ve toprak karıştırılıp uzun uzun harmanlandı. Bu bir hayli zaman aldı. Seteney ve ekibi tohum yatakları için torf hazırlarken, biz de 2. Sınıf’larla birlikte göleti derinleştirmeye çalıştık. Bir süredir yağmur yağmadığından toprak çok sert; kazması, derinleştirmesi oldukça zor. Azimle çalıştık yine de. Traktör ayrıca bizim ‘kocakarı bahçesi’ diye adlandırdığımız alanın önünü de sürdü, ve hem de biraz
genişletti. Çocuklarla birlikte işleyeceğiz bu alanı da. Bu alanın yakınında ağaç çotukları vardı yerde. Çotukları devirince altından bir dünya hayat çıkıyor. Böcekler, sümüklü böcekler, örümcekler… Önce çotukların altında oluşmuş habitatı inceliyoruz, sonra çotukları yuvarlaya yuvarlaya oyun alanına götürüyoruz. Koca arazi biz dokundukça değişiyor. Tohumlar ekiliyor, gölet derinleşiyor, oyun alanı yeniden şekilleniyor. Çalışırken zaman akıp geçiyor ve orman yürüyüşüne gidenler dönüyor. Öğle yemeği için bir araya geliyoruz. Önce çorbalar içiliyor, sonra sandviçler yeniyor. Ardından bulaşıklarımızı yıkayıp çöplerimizi ayırma zamanı. Tolga'nın yardımları ve yol göstermesi eşliğinde yıkıyorlar tabaklarını çocuklar. Ben Tolga’yla bulaşık yıkama işini önemli bir atölye çalışması olarak görüyorum aslında. Kendi bulaşıklarını arap sabunu ile yıkayan, bu esnada yemek atıklarını hayvanlara, plastik ve peçete atıklarını kötü çöpe ayıran çocuklar, kendi işlerinin sorumluluğunu almayı, sıraya girip beklemeyi, çöplerini sınıflandırmayı, kimyasal olmayan bir temizlik malzemesi kullanmayı öyle büyük bir şey değilmişçesine içselleştirerek öğreniyorlar, Tolga'nın eşliğinde. Yıkadıkları bulaşığın suyu çocukların hemen arkasındaki gri su havuzundan süzülerek geçiyor ve arka bahçedeki çilekleri, naneleri suluyor.
Tüm bunlar çocuklar için bildik ve olağan… Bu işin ardından serbest oyun zamanı başlıyor. Saat 13:15’e kadar serbestler. 13:20 suları 2. Sınıf’lar benim eşliğimde, 1. Sınıflar ise Seteney'le beraber orman yürüyüşüne çıkıyorlar. 4. Sınıf öğrencileri öğretmenleri ve Mehmet'le birlikte arazide kalıyor. Bizim ardımızdan onların 15 dakika daha serbest zamanları var. Sonra açık sınıf çalışması başlıyor. Açık sınıf çalışmasının ardından da turşu ve bahçe ekibi olarak ekiplere ayrılıyorlar. Biz bu esnada, 1. Sınıf’lardan biraz daha önde, ormanın derinliklerinde ilerliyoruz.
Önden ben gidiyorum çünkü bu bir keşif yolculuğu. Birlikte daha önce gitmediğimiz derinliklere doğru ilerliyoruz, dikenleri keserek ve ardımızda izler bırakarak. Devrilmiş bir ağaç daha buluyoruz. Daha önce yürümediğimiz dar ağaç tünelleri boyunca ilerliyoruz. Ormanın derinliklerindeyiz. Bizim dışımızda ses ve hareket yok sanki… Derinliklerden dönünce orman barınağımıza geliyoruz. 1. Sınıf’lar barınakta bizi karşılıyor. Onlar okul ağacın yolunu tutarken, 2. Sınıf’lar barınağa yerleşiveriyor. Fıstıklarını yiyenler, çakıyla bir şeyler yontanlar, sarmaşık parçasına tutunup sallananlar. Burada her köşe bildik, tanıdık, ve içinde kendimize yer bulup dinlendiğimiz orman barınağımız bizim için çok önemli. Bu sene barınağın yapısı değişti ve yenileniyor, ama işte bizim barınağımız her şeyiyle…
Güneş Savaş