Gündelik akışımızda bu sabah önce Tırtıl Anaokulu, Seteney ve öğretmenleri eşliğinde orman yürüyüşüne çıktı. Ben de YÖM Okulları ile Permakamp’ta kaldım. Biz kolaylaştırıcılar sürekli aynı sınıflara ve okullara eşlik etmek yerine düzenli olarak çalıştığımız grupları aramızda değiştiriyoruz. Çünkü her kolaylaştırıcının deneyimi ve birikimi farklı. YÖM Okulları bugün Permakamp’a kendi programlarıyla geldiler. 15 dakikalık serbest oyun zamanının ardından beden eğitimi öğretmenleri eşliğinde voleybol çalışması gerçekleştirdiler, açık sınıf çalışması zamanında. Beden eğitimi çalışmalarının ardından yine ekiplere ayrıldılar. Geçen ay turşu kurmayanlar Nesrin’le turşu kurdular, bahçede çalışmayanlar ise arazide benimle çalıştılar. Benim planım çocuklarla tohum topu hazırlamaktı, ama çocuklar göleti kazma hevesiyle gelmişler bugün Permakamp’a. Ben de çocuklara uydum; göleti derinleştirmek ve yeni kanallar oluşturmak için uzun uzun çalıştık hevesle, yağmurun altında. Yorulduk, ıslandık, çamurlandık, bunların hepsi keyfimize keyif kattı. Biz çamurda çamurla oyunlar oynarken Tırtıl Anaokulu ormanın derinliklerinde orman banyosu yapıyordu kelimenin tam manasıyla. Permakamp’a döndüklerinde, rengi, kokusu, dokusu ve yağmuruyla orman hepsinin iliklerine işlemişti. Yanaklarının ıslak kırmızısından orman coşkusu akıyordu. Orman barınağında çalışıp, sarmaşıklara asılarak ağaçlar arası havalarda uçup, yamaçlarda “Orman kaydırağı işte!” diye kahkahalarla bağırarak, kayarak ormanın derinliklerinde uzun bir keşif yürüyüşü yapmışlardı.
Tırtıl Anaokulu’nun Permakamp’a dönüşüyle öğle yemeği için toplandık. Öğle yemeği arası önemli bir atölye çalışması bizim için. Çocuklar Tolga’nın pişirdiği sebzeli mercimek çorbasıyla doldurdukları kaselerini kendileri taşıyorlar, oturacakları yere karar verip afiyetle çorbalarını içiyorlar. Okuldan getirdikleri sandviçleri, meyveleri büyük bir keyifle yedikten sonra, bitiremedikleri çorbaları ve sandviçleri hayvan dostlarımız için ayırdığımız kovaya atıyorlar; şayet plastik atık çıkardılarsa bunları da atık ambalaj kovasına atıyorlar. (Bu arada YÖM Okulları’nın büyük bir sorumluluk örneği göstererek kendi plastik atıklarını yanlarında götürdüklerini söylemeliyim.) Yani çöplerini yığın halinde bir yere bırakıp gitmek yerine onları tasnif ediyorlar, çöp değil atık kavramıyla karşılaşıyorlar. Çöpe attığımız şeylerin farklı kovalarda tasnif edilerek dönüştürülebileceğini deneyimliyorlar. Ardından çorba içtikleri kaseleri ve çorba kaşıklarını sıraya girip yıkıyorlar. Çöplerinden ve bulaşıklarından sorumlular. Bir rutin içerisinde düzenli olarak yapıyorlar işlerini. Çocukların bu deneyimi içselleştirmesini sağlamak için oluşturulmuş bir düzenimiz var aslında. Çöpünü atığa dönüştürecek bilgiyi sınıfta teorik olarak öğrenmek yerine bire bir deneyimliyorlar. Mesela çocuklarla solucan kompostunu bu deneyimin peşi sıra konuşmak çok daha işlevsel; böyle bir paylaşımın kalıcı bir bilgiye dönüşme ihtimali daha yüksek.
Yemek ve bulaşığın ardından serbest oyun zamanı. Bizim için en kıymetli zaman, çocukların kendi oyunlarını kurdukları zaman. Serbest zamanın peşi sıra bu defa YÖM Okulları öğrencileri benim eşliğimde orman yürüyüşüne çıktılar. Tırtıl Anaokulu öğrencileri ise Permakamp’ta kaldı. Bizim ardımızdan serbest oyuna biraz daha devam edip, sonrasında Nesrin’le turşu kurma ekibi ve Seteney’le tohum topu yapma ekibi olarak ikiye ayrıldılar. Biz ise ormanda yavaş yavaş yukarılara tırmandık önce. Orman barınağımızda kısa bir mola verdik ve vazgeçilmez rutinimizi hayata geçirdik; sarmaşıklara asılarak yamaçtan aşağı uçma oyunu. Uçma oyunundan sonra ormanın kuytu derinliklerine yürümeye başladık. Bu yürüdüğümüz parkur en uzun parkurumuz. Belli bir noktasından sonra yolu çocukların da takip edebilmesi için ağaçlara bağlanmış renkli kurdeleler var. Çocuklar bir heyecan kurdeleleri bularak yürüyorlar ormanda. Ama elbette ormanda yürümek kolay iş değil, hele de yağmurda. Yamaçlar yağmurdan kaygan, her yerde dikenler. Bir tırmanıyoruz bir iniyoruz... Ara ara birbirimize kızıyoruz, kimi zaman çamura, kimi zaman yağmura sövüyoruz. Ama yine de ormandan uçarak çıkacak halimiz yok. Zorlandığımız yerde bırakıp gitmek yerine zorlandığımız şeyle mücadele etmeyi deneyimliyoruz ormanda. Mücadele ettiğimiz şeyler bizi güçlendiriyor. Zorluklarına rağmen tamamladığımız orman yürüyüşü bizi cesaretlendirirken kendimize karşı olan ön yargılarımızı sınamamız için bir alan açıyor. “Ben bu yürüyüşü tamamlayabilirmişim meğer!” “Bir sonraki yürüyüşte daha hazırlıklı ve güçlü olacağım!” “Çamur kirli değil, sadece toprak.” “Yağmur bizi ıslatmak için yağmıyor, yağmur mevsimindeyiz, ondan yağıyor.” Çevremizdeki zorlukların bize karşı olmadıklarını anlayarak kabullenmek ve bu zorlukları aşmak kıymetli bir deneyim hepimiz için.