Özge Kocer
2017 yılında tanıtım konuşmaları taleplerinde nedense bir hızlanma oldu. Yetişecek zaman bulmakta zorlandık. Yıl daha erken mi başladı nedir. Şimdi de Aybeniz Ece Ucan, Nihat Tuna, Ömer Faruk Zora ile Kaybolma Klavuzu Programına konuk olduk.
Bu sene arazide ikinci yilimizi bitiriyoruz.. Kurulan dostlukların, yakılan kamp ateşlerinin, soğuk günlerde beraber içilen sıcak çorbaların ikinci yılı.. Evrildik.. Kimi zaman gittiğimiz yolumuzdan çevrildik, bir yenisine girdik, sevindik, üzüldük, ama güzel bir yerdeyiz... Tam da o 'iyi ki başlamışız bu işe' dedirten, güzel yarınlar için umudumuzu canlı tutmaya yardım eden yerdeyiz. Zor gecelerin sabahında koşarak gidip ellerimizi toprağa gömdüğümüz yerdeyiz.. Yeşereceğini bilerek, yeşereceğini bilerek..
Malaga kıyılarında fakir bir Musevi balıkçı yaşamaktaydı. Adı Behmuaras, soyadını ise bilmiyoruz. Şimdiye dek kaydına da hiç rastlanmadı. İşte bu balıkçı her gün balığa çıkar, tuttuklarının yarısını satar, diğer yarısını da eve, ailesine götürürdü. Üç çocuğu vardı ve en küçükleri en çok torik balığını severdi. Balıkçı da onun torik balığı yemesine özellikle dikkat ederdi.
Bu aralar her hafta sonu kampa giderken artık hava soğuyacak, artık bunlar son çadırda kalmalar diyoruz aramızda. Sonra bir bakıyoruz bir dahaki hafta da güneş gülüyor, hop haydi cadırları yine kur. Soğukta sıcakta, hele de yağmurda, çadırın tadı bambaşka..
Geçen hafta kampta çok kalabalıktık. Pek çok misafirimiz vardi, hava da çok güzeldi. Misafirlerimiz ve çocuklarımız çok keyiflilerdi.. Bir de koca bir kazan aşure kaynatıp yeni sene icin güzellikler diledik.. Bir pazar günü daha tatli nasıl olabilirdi ki?
Biz buğdayımızı yaklaşık 7 ay önce attık toprağımıza. Sarı buğday, Mustafa Ülgen'den ata tohumu.. Bolluk bereket olsun diye, içinde çocuklarımız koşsun diye, ata yadigarıdır, sahip çıkalım diye, kurda kuşa yem olsun, kalanı bize ekmek olsun diye, ekmeğimizin kıymetini daha da çok bilelim diye.. Tohumları attığımız ilk günün yazısı şurada:...
http://www.permakamp.com/tr/gunce/kurda-kusa-asa
Arazimizin susuz tarım yapacağımız kısmının yarısına buğday, diğer yarısına da bakla ve bezelye ekmiştik; toprağı besleyelim, azotu bağlayalım, o da bize bağlansın diye.. Attık ve unuttuk bu tohumları, geldik geçtik baktık: a yeşermişler, a büyüyorlar, başak mı o? daha başını eğmedi canııııım..
İlk hafta erişte yapalım dedik, hafta sonu hava tahmini tam da olması gerektiği gibi sıcak ve güneşliydi. Saolsun Cavidan anneanne de bizi kırmadı, geldi bildiklerini anlattı, tam buğday unuyla bu iş zor olucak dedi, ama yaptı, yaptırdı, arı gibi çalıştı. Akşam da gençliğinde yaptığı kampçılıktan kalma becerileriyle, herşeyden pek keyif aldı, çadırda kaldı bizimle. Gençler bana iyi geliyor diyor, sen de bize iyi geldin, iyi varsın! İyi ki varsınız anneanne, babaanne ve dedeler, yaşasın kadim bilgiler!
Permakamptaki ilk günümüzü anlatacağım size. Dileklerin ve küçük rüyaların dile geldiği, kocaman bir arazi olduğu, küçük bir semaverde sıcacık çay olduğu, parmakların arasından toprağa saçılan tohum olduğu, paylaşılan köy ekmeği ve peynir olduğu, serin ve güzel günü anlatıcam.
Günün anlam ve önemi büyüktü, projenin amacı, iyi niyeti, türünün ilki falan olduğu konusunda zaten yazdık çizdik, ben daha çok o günkü duygulardan bahsedeceğim.