Hava bugün yine serince. Ama yağmur yağmadığı için günü açık alanda geçiriyoruz çoğunlukla. Bugün günlük rutin akışımızın dışına çıkarak ekiplere ayrılmadan çalışmayı deneyimliyoruz. Yani iki sınıf da aynı zamanda arazideler. Birlikte serbest oyun zamanı ile başlıyor gün. Yaklaşık yarım saatlik serbest oyunun ardından 1A ve 1B sınıfları açık sınıf çalışması yapmak üzere kendi öğretmenleri ile birlikte iki ayrı noktada toplanıyorlar. Öğretmenler sınıfları ayırmayı tercih ediyorlar. Dom’da bir sınıf toplanıyor, açık alanda pekenin üzerinde de diğer sınıf. Pekede toplanan sınıf göçmen kuşlar üzerine konuşuyor, Dom’da toplanan sınıf ise bahar mevsimi ve hayvanlar üzerine konuşuyor. Açık sınıf çalışmaları tamamlanınca iki sınıf yine bir araya geliyor; bugün niyetimiz bu sınıfları biraz karıştırmak. Mutfakta Nesrin’le beraber ekşi maya pide yapanlar; bahçede Mehmet ile birlikte büyük bir yemek masası yapanlar; sebze yatakları alanında benimle birlikte soğan ekimi için karıklar hazırlayanlar; ve böcek oteline ve gölete bakım yapanlar olarak ekiplere ayrılıyoruz. Benimle çalışanların işi biraz zor, çünkü toprağı ekime hazırlamak öyle basit bir iş değil. Geçtiğimiz iki haftadır gelen tüm okullarla çocukların sabrı yettiğince mini bir soğan tarlası hazırlamaya çalışıyoruz. Hala bitiremedik. Çocuklar sonucunu hemen göremedikleri tekdüze işlerden sıkılmaya çok yatkınlar. Hemen bir şey olsun veya yapılan iş değişsin istiyorlar. Oysa ki bir iş üzerinde biraz zaman geçirebilmek, hemen bırakmamak çok önemli bir meziyet. Kendi işlerinden sıkılan çocuklar hep başka bir ekibin işini daha keyifli buluyorlar. Oysa ki biz biraz sebat etmek üzerine egzersiz yapıyoruz aynı zamanda. Sebze yataklarında çalışırken bir aleti güvenle kullanabilmek, bahçe işinin zorluklarını deneyimlemek, daha önce yaptığımız ama bakım gerektiren çalışmaları yaparken sabredebilmek ve yoğunlaşmak için de çalışıyoruz aslında. Böcek otelini onarmak için bir dolu dal, ot, atık ahşap toplamak, tarladaki yaban otları temizlemek, gölete sürekli bakım yapmak; bu işlerin hepsi sabır ve süreklilik istiyor. Oysa ki mutfakta yapılan pideler veya Mehmet’le yapılan masa hemen görünür ve ele gelen işler. İşte tüm bu işlerin birlikteliği ve işbölümü ile farklı alanlarda el becerilerimizi ve konsantrasyonumuzu geliştirmeye çalışıyoruz.
Öğle yemeği için hepimiz Dom’da toplanıyoruz. Ardından bulaşıklar yıkanıyor ve serbest oyun zamanı başlıyor yine. Saat 13:00 civarı yaban hayatla temas zamanı; orman yürüyüşüne başlıyoruz. Uzun soluklu ve daha önce yürümediğimiz yolları yürüdüğümüz, dikenlere takıldığımız, ormanın kuytu derinliklerine daldığımız bir yürüyüş yapıyoruz. Zor bir yürüyüş, zor olduğu kadar da keyifli ve güçlendirici. Her anlamda güçlendirici çünkü hem fiziki olarak güçleniyoruz yürürken hem de el değmemiş doğada yürümenin getirdiği bir canlılık kazanıyoruz. Hatta kimimiz için çok zor bir yürüyüş bu ve kimi zaman huzursuzluk verici, bu duygularımızla birlikte yürümeyi de deneyimliyoruz böylece; kendi sınırlarımızı aşmak için bulunmaz bir fırsat. Aslında cesaret dediğimiz şeyin korkmamak değil de, korkuları her yönü ile göğüslemek olduğunu öğrendiğimiz bir alandayız; yorulmanın aslında bizi bedenen güçlendirdiği ve yorulduğumuzda, vazgeçmediğimizde daha da güçlendiğimizi öğrendiğimiz bir yer orman. Bu güçlenme yine hem zihinsel hem bedensel bir güçlenme. Orman yürüyüşü doğayla olduğu kadar kendimizle de kurduğumuz bağları güçlendirdiğimiz bir etkinlik. Ormanın zor patikalarını aşıp ağaçlara ve kayalara tırmandıktan sonra Permakamp’a dönüyoruz. Patlamış mısır zamanının keyfini sürüyoruz, ve sonrasında üst baş değişimi ve okula dönüş vakti geliyor...
Güneş Savaş